“Ocak” NerdenGeliyo?
Yılın ilk ayı “ocak“, aynı zamanda adları 1945‘te çıkan bir yasayla Türkçeleştirilen dört ardışık ayın sonuncusu: “Ekim“, “kasım“, “aralık” ve “ocak“. İlgili maddeleri okuyanlar hatırlayacaktır ki, “ekim” adı “teşrin-i evvel“in, “kasım” adı “teşrin-i sani“nin ve “aralık” da “kânûn-i evvel“in yerini almış. Aynı mantıkta ilerlediğimizde, kadim “kânun” ayının ikinci yarısına denk gelen “ocak” ayının eski adı da “kânûn-i sani” oluyor. Yani Cumhuriyet‘in ilk yıllarındaki geçiş dönemi adıyla “ikinci kânun” ayı.
“Kânun” kelimesi Arapça‘da “ocak” demek. Peki ya “ocak” ne demek? Eski Türkçe bir kelime olan “ocak” bildiğiniz gibi ateş yakılan yeri ve bizi ısıtan, bize sıcak yemek sunan “ev“imizi anlatır. Bu kelimenin kökünde, artık tanınmayacak hale gelmiş “od” kelimesi var. Hani yakacak “odun“un, merceğin tutuşturduğu “odak“ın, içini ısıttığımız “oda“nın da içinde rastladığımız, “ateş” anlamındaki “od/ot” kelimesi.
“Od” ve onu bir alete dönüştüren “-çak” ekinden oluşan Eski Türkçe “otçak” kelimesi, evrile evrile günümüzdeki “ocak” halini almış.
Hesapta bugün, “ocak” ayının bize ateşiyle aydınlık ve sıcaklık getirmesini; insanlığımızı donduran kutupları eritmesini dileyecektik fakat ne mümkün… “Ocak” geldiği gibi parladı; onlarca masum canımızı, umudumuzu kül edip, yüreğimizi yeniden ateşlere attı.
Yılbaşı gecesi hayatını yitiren tüm masum insanları üzüntü ve acıyla anıyor; yaralılara acil şifalar, kurban yakınlarına başsağlığı ve sabır diliyoruz.
Unutmayalım ki aylar ve yıllar, rakamlar ve harflerden ibaret. Yeni sayılara, yeni isimlere yüklediğimiz umutlarda güç bulmak istesek de, biliyoruz ki iyi ya da kötüyü getiren yıllar aylar değil, biz insanlarız. Ülkemize, ocağımıza sahip çıkalım. Birbirimizi yakmadan kardeşçe, sakince hep beraber ısınalım. 🔥