“Hayal” NerdenGeliyo?
Bazen “kötü rüya” görürüz. Hiç “kötü hayal” gören birini duydunuz mu? Hayal, insanı herhalde ancak “hayal kırıklığı” olarak yitişiyle üzüp, “hayalet” yani “hayal ürünü varlıklar” şeklinde korkutabilir. Yoksa “hayal“in kendisi hep mükemmeldir; “kötü hayaller” kurarken bile!
Arapça‘dan ithal ettiğimiz ve Farsça‘daki “hülya” ile bağlantılı olduğu düşünülen “hayal” kelimesi, dilimizde “imge“, “zihinsel görüntü“, “belli belirsiz görünen şey, gölge” gibi anlamlara sahip. Tevekkeli değil, Karagöz Hacivat oyununda, gölgelerin ardında saklanan ve o dünyayı yaratan kişiye de “Hayali” deriz.
Gölge, hayalin mükemmelliğini belki de en güzel anlatan şeydir. Ünlü Mağara Alegorisi‘nde* Eflatun, şu fani hayatımızda gözlemleyebildiğimiz her şeyin, ancak soyut düşünce dünyasında varolabilecek “mükemmel” kavramların gölgelerinden ibaret olduğunu anlatır.
Sanatçılar, mucitler, bilim adamları ve daha genel anlamda “yaratıcı“, “idealist” insanlar da; ellerindeki kusurlu, sınırlı kaynaklarla “hayallerinin“, yani zihinlerinde “tahayyül” ettikleri mükemmelin peşinde koşup dururlar.
* Eflatun (Platon) bundan 23 asır önce yaptığı bu benzetmede, bir grup insanın bir mağarada, boş bir duvarın karşısında zincire vurulmuş şekilde yaşadıkları bir dünya tasvir eder. Bu insanların dünyaya dair bildikleri tek şey, dışarıdaki gerçek nesnelerin duvara vuran gölgeleridir. Bir gün aralarından biri mağaradan kurtulup, nihayet görebildiği gerçek dünyayı anlatmak için geri geldiğinde, mağaradakilere kendini inandıramaz.
İdealist felsefenin temellerini mağarasına kazıyan Eflatun‘a göre, içinde yaşadığımız kusurlu, değişken ve nesnel dünya; yalnızca zihinde var olabilecek soyut, mutlak “idealar” yani “fikirler” dünyasının gölgelerinden ibarettir.
** Ana görsel: Tim Noble, Sue Webster “The Individual”
*** Bizi “hayal”e daldıran sevgili okurumuz “Virane Okur”a teşekkürlerimizle!