“Sanki” NerdenGeliyo?
Kendinizi bildiniz bileli tanıdığınız bir insana, sanki onu hayatınızda ilk defa görüyormuş gibi bakmayı denediniz mi hiç? Bir yabancıyı içgüdüsel olarak hemen inceler, kafamızda bir yere yerleştiririz. Yakınlarımıza karşı ise körleşmişizdir, taze bir gözün anında yakalayacağı bir sürü detayı kaçırırız.
Bazen kelimeler de benzer bir şekilde körlüğe sebep olur. Çocukluğumuzdan beri duyduğumuz, kullandığımız “telsiz” kelimesine bir gün bir bakarız dışarıdan; o da ne! E resmen “tel-siz” bu?! Frenk’in bugün bize “wire-less” diye sattığı şeyin ta kendisi!
Karmaşık kelimelerin (örn: “Tevekkeli” NerdenGeliyo?) kökenini çözmek keyifli ama “telsiz” gibi basit örnekleri şans eseri keşfetmek de bir o kadar eğlenceli değil mi?
“Sanki” de böyle bir kelime işte. Zihnimizde tek parça olarak kemikleşmiş ama aslında Türkçe “sanmak” fiili ve Farsça kökenli “ki” bağlacından oluşmuş melez bir edat.*
Arapça‘da “araç” anlamına gelen “edat” terimi, tek başına bir anlam ifade etmeyip, fikirler arasında ilişki kurarak cümle oluşturmamızı sağlayan kelimeleri ifade ediyor. Mesela, galiba, sanki; hepsi birer “edat“. Ya da Öztürkçe adıyla, fikirleri iliştiren “ilgeç“.
Esasen “düşün ki“, “say ki” anlamını taşıyan “san ki” kelimeleri, zamanla birbirine yapışıp kemikleşerek “sözde“, “acaba“, “galiba” gibi başka anlamları da karşılar olmuş.
“Sanki“nin kemikleştiğini nereden mi anlıyoruz? Dilbilgisi kurallarının artık onu bükemiyor oluşundan. Bu yazının ilk cümlesindeki “sanki” yerine “sanınızki” yazabilir miydik sanki? 😉
* Farsça‘da da aynı anlamda kullanılan “sanki” kelimesi gösteriyor ki, Farslardan aldığımız “ki“yi, üzerine “san” koyup geri vermişiz. Ne de olsa iyi bir komşu aldığı tabağı asla boş iade etmez! 😉